Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne getirilen Prof. Dr. Melih Bulu, hakkındaki iddialara ve yaşanan eylemlere ilişkin açıklama yaptı.
“Siyasete ODTÜ’de okurken CHP’de başladım”
Bulu, “Aslında şimdi söyleyeceklerim birçok insanı şaşırtacak, ben siyasete ODTÜ’de okurken CHP’de başladım. Bunlar da biliniyor ama görünmüyor. Beni hep AK Partili olarak yansıtıyorlar. O zaman öğrenciydim SHP idi o zaman. Belediye başkanı bizim ODTÜ mezuydu. Yardımcı istemişti, öyle başladım. O zaman o milletvekiliydi ben ona araştırma yapıyordum. Fiili olarak Meclis’e gidip geliyordum. Daha sonra Liberal Demokrat Parti’den teklif geldi. Liberal Demokrat Parti’nin Gençlik Teşkilatı başkanıydım. Ama ben siyasete hep bir akademisyen gözlüğü ile bakan birisiyim. Benim merakım yönetim ve organizasyon.” dedi.
Bulu, “Normalde bir rektör ataması için hiç kimse farkında değil ama, dünyadaki standartlara uygun bir rektör ataması var Türkiye’de. İlana çıkıyorsunuz. Daha sonra mülakata davet ediliyorsunuz. Bir mülakata alındık. Bir komisyon var. Size Boğaziçi Üniversitesi’nin özelliklerine uygun sorular soruluyor. Adaylar yeniden değerlendirilip Cumhurbaşkanlığına sunuluyor. Benden önce de Boğaziçi dışından rektör atandı, İTÜ’den. Ama daha da önemlisi ben Boğaziçiliyim. Doktoramı Boğaziçi’nde yaptım, aynı zamanda hocalarımla beraber ortak ders verdim. Ben tabii Boğaziçi’nde ders verdiğim zamanlarda öğrenciler benimle ilgili çok şey yazarlardı. Benim içimle dışım bir. Ne görürsem söylerim. Boğaziçi üniversitelileri çok zekidir.
Ben bu tepkilere alışığım. Hoca olunca daha az seviyede geliyordu, rektör olunca daha üst seviyede geldi. Boğaziçi Üniversitesi’nden 2 kişi var. 17’den iki kişi. Bunlara nasıl izin verildi bilmiyoruz. Üniversiteli olmayanlar arasında, alakasız insanlar. Anladığım kadarıyla bazı örgütlerin mensubu.
Burada provokatif bir olay var. Anladığım kadarıyla Boğaziçili kullanıldı. Boğaziçili üniversiteli her türlü protestoyu yapabilir ama olmayanlar kampüse alınmamalı.” dedi.
Bulu, şu ifadeleri kullandı:
“Orada çok pratik bir şey var. Çünkü kapı kırıkmış. Çok fazla şey olduğu için, kapıyı tutturmak için kelepçe takmışlar. Polis amirinin çözümüymüş. Tabii ki Boğaziçili olmayan öğrencilerin güney kampüse girmeleri, 150 yıllık binalara zarar verebilir, bunu kontrol edemeyiz.
Kampüse polis davet edilmedi. Polis kampüsün önünde herhangi bir şekilde öğrenci olmayanların girişini durdurmak amacıyla yer aldı. Zaman içerisinde biz birbirimizi tanıdıkça nasıl verimli ve güzel çalışacağımızı göreceğiz.
Şöyle bir rektör seçimi üniversitelerde yok; yani hocalar oy verecek rektör seçilecek. Böyle bir şey yok, yani rektörler atanıyor. Adaylar başvuruyor, çağrıya çıkıyor, komisyon değerlendiriyor, mütevelliye sunuluyor. Devlet üniversitesi olduğumuz için üç aşağı beş yukarı dünya ile aynı yöntemle rektörleri seçiyoruz. Ben bir yönetim organizasyoncuyum, bir kurumu yönetecek kişinin seçimle gelmesi zaten pek kullanılan bir yöntem değil. Demokrasi tabii ki ülkelerin, iktidarın seçimlerinde çok doğru yöntem. Siz bire bir oy vererek rektörü, bir şirketin genel müdürünü seçemezsiniz.
Hiçbir zaman seçilmedim, yeterince zamanı harcayamadım. Aday oldum ama doğal olarak o zamanı harcayamadığım için. Orada da mülakatlar sistemli yapılıyor. Ben Boğaziçi’nde doktora yaparken AK Parti’nin kurulu haberi geldi. Sarıyer teşkilatına gittim ‘bu işin içinde yer almak istiyorum’ dedim. Sağolsun beni kurucu olarak aldılar.
Bu partilerin hepsinde insanlar Türkiye’ye hizmet etmek için varlar. İnsanların yanlış yönlendirilmesi kutuplaştırılması ülkeye zarar veriyor. Boğaziçi Üniversitesi’ne de bu mantıkla gitmemiz lazım. Enerjimizi bu mücadeleye harcarsak dünyanın ilk 10’una girme hedefimize yaklaşırız. Benim tecrübeme aslında CV’me detaylı bakıldığında iki üniversitede rektörlük yaptım. Daha önce de Şehir Üniversitesi’nde işletme fakültesinin en son dekanıydım. 2009’da aktif siyaseti bıraktım zaten. Ondan sonra kariyerimi tamamen üniversiteye verdim. Bir aday adayı oldum ama aktif siyasette değildim.” dedi.